Mehmet Cömert / BRÜKSEL
Son yıllarda temel gelir uygulaması, toplumsal ve ekonomik etkileri nedeniyle geniş çapta tartışılmaktadır. Bazı uzmanlar, temel gelirin yoksulluğu ortadan kaldırma ve ekonomik eşitsizlikleri azaltma potansiyeline dikkat çekerken, diğerleri finansal sürdürülebilirliği ve iş gücü piyasasına olası etkilerini sorgulamaktadır. Ancak, Cell Reports Sustainability dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, temel gelirin ekonomik büyüme ve çevresel sürdürülebilirlik açısından daha uygun bir seçenek olabileceği öne sürülmüştür.
Araştırmanın bulgularına göre, temel gelir uygulaması küresel ekonomiyi önemli ölçüde dönüştürebilir. Yapılan hesaplamalar, bu sistemin küresel gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) üzerinde çarpıcı bir etki yaparak, onu iki katına çıkarabileceğini göstermektedir. Dahası, temel gelir, sera gazı emisyonlarının azaltılmasında da önemli bir rol oynayabilir. Bu durum, temel gelir modelinin yalnızca ekonomik büyümeyi teşvik etmekle kalmayıp, çevresel hedeflere ulaşmada da etkili bir araç olabileceğini göstermektedir.
Araştırmacılar, temel gelir sisteminin karbon salınımına dayalı vergilendirme gibi çevre dostu finansman yöntemleriyle desteklenmesi halinde, hem ekonomik büyüme hem de çevresel sürdürülebilirlik açısından olumlu sonuçlar doğurabileceğini savunmaktadır. Bu şekilde, temel gelir yalnızca bireylerin yaşam standartlarını iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda çevreyi koruma çabalarına da katkı sağlar. Özellikle, bu yaklaşımın yeşil ekonomi hedefleriyle uyumlu olduğu ve sürdürülebilir sektörlerin gelişimini teşvik ettiği vurgulanmaktadır.
Ussif Rashid Sumaila, British Columbia Üniversitesi’nde Okyanuslar ve Balıkçılık Ekonomisi profesörü olarak, temel gelir ve çevre koruma politikalarının birleşiminin ekonomik büyüme ve çevresel faydaları aynı anda sağlamanın mümkün olduğunu belirtmektedir. Sumaila, temel gelirin bireylerin tüketim harcamalarını artırarak, sürdürülebilir sektörlere olan talebi güçlendireceğini ve bu sektörlerin gelişimine katkı sağlayacağını ifade etmektedir.
Ayrıca, karbon salınımına dayalı vergilendirme politikalarının çevreye zarar veren faaliyetleri sınırlama konusunda etkili bir araç olabileceğini vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, bu bulgular, temel gelirin, ekonomik eşitsizliği azaltma ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma konusunda önemli bir strateji sunabileceğini göstermektedir. Temel gelir ve çevre koruma politikalarının birleşimi, ekonomik büyüme ile çevresel sürdürülebilirlik arasında bir denge kurarak, her iki hedefin de gerçekleştirilmesine olanak tanıyabilir.

Dr. Ussif Rashid Sumaila
Balıkçılık Sübvansiyonları
Sumaila, temel gelirin birçok sorunu çözebileceğine inanmaktadır. Daha önce, küresel ölçekte balıkçılıkla ilgili zararlı sübvansiyonların sonlandırılması için aktif olarak çaba göstermiştir. Ancak, bu süreç yalnızca avantajlar sağlamamıştır. Çünkü balıkçılıkla geçinen insanlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, bu sübvansiyonlara bağımlıdır ve onları kaybetmenin geçimlerini zorlaştıracağını belirtmektedirler. Sumaila, bu duruma yönelik olası bir çözüm olarak temel gelir uygulamasını önermektedir: “İnsanlara temel gelir sağlayarak, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabiliriz, aynı zamanda insanların geçim kaynaklarını tehlikeye atmadan.” Bu yaklaşım, balıkçılıkla geçinen bireylerin geçim kaynaklarını koruyarak çevresel sürdürülebilirliği teşvik etmeyi amaçlayan bir çözüm olarak öne çıkmaktadır.
Temel Gelir
Temel gelir sağlamak ucuz bir çözüm değildir. Araştırma ekibi, dünya nüfusunun 7,7 milyar kişiye temel gelir sağlamak için yıllık 41 trilyon dolara ihtiyaç duyulacağını hesaplamıştır. Ancak, sadece gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlara temel gelir verilecek olursa, bu miktarın yaklaşık 442 milyar dolar olacağı öngörülmektedir. Yine de, bu yaklaşımın faydaları oldukça büyük olabilir. Eğer tüm dünya nüfusuna temel gelir sağlanırsa; bu, küresel gayri safi yurt içi hasılayı (GSYİH) 163 trilyon dolar artırabilir ki bu da mevcut GSYİH’nın yaklaşık %130’una denk gelmektedir.
Ekonomi
Analize göre, temel gelir uygulamasına yapılan her bir dolar yatırımı, ekonomiye tam olarak 7 dolar değerinde bir etki yaratma potansiyeline sahiptir. Bu etki, ekonominin dinamik yapısından kaynaklanmaktadır. Bir dolar harcandıktan sonra, bu para toplumsal ekonomi içinde dolaşmaya başlar. İlk başta, harcama genellikle temel ihtiyaçlara yönlendirilir, örneğin yiyecek, barınma veya sağlık harcamaları. Bu harcamalar, tedarikçilerin veya hizmet sağlayıcılarının gelirlerine dönüşür ve bu kişiler de kendi harcamalarını yaparak döngüyü devam ettirir.
Bu süreç, “çarpan etkisi” olarak bilinen ekonomik bir olgudur; yani, harcanan her bir dolar, başlangıçtaki değerinden çok daha büyük bir ekonomik etkiye yol açar.
Araştırmacı Ussif Rashid Sumaila bu süreci şu şekilde açıklamaktadır: “Dolar, toplumun içinde sızarak dolaşacaktır.” Bu ifadeyle, harcamanın ekonominin farklı alanlarında bir zincirleme etki yarattığını vurgulamaktadır. Temel gelir, bireylerin daha fazla harcama yapmasına olanak tanıyarak, yerel ve ulusal ekonomilerde sürekli bir dolaşım yaratır. Bu dolaşım, yalnızca tüketim değil, aynı zamanda üretim ve yatırım kararlarını da etkiler. Temel gelir sisteminin, insanların harcama gücünü artırması, talep yaratılması yoluyla ekonomik büyümeyi teşvik eder.
Yapılan hesaplamalar, her bir doların ekonomiye olan etkisinin, ilk yatırılan tutardan çok daha büyük olduğunu göstermektedir. Bu, temel gelir uygulamasının sadece sosyal adalet sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda ekonomik büyüme ve istihdam yaratma açısından da güçlü bir araç olabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda, temel gelir sistemi, bir ekonomik stimülüs olarak işlev görebilir ve ekonomik canlanmayı destekleyebilir.

Temel Gelirin Finansmanı
Araştırma ekibi, temel gelir sistemini finanse etme yollarını da kapsamlı bir şekilde incelemiştir. Yapılan hesaplamalar, karbon salınımı yapan endüstrilere uygulanacak bir vergilendirme sisteminin yıllık yaklaşık 2,3 trilyon dolar gelir sağlayabileceğini ortaya koymuştur. Bu miktar, gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk sınırının altında yaşayan tüm bireylere temel gelir sağlamaya yetecek bir düzeydedir. Ussif Rashid Sumaila, bu çözümün uygulanabilirliğine dair şunları ifade etmektedir: “Karbon salınımına dayalı vergilendirme, bazı zorluklar içerebilir, ancak çevresel zararı üstlenenlerin bu zararı karşılaması gerektiği görüşündeyiz.” Sumaila, bu yaklaşımın yalnızca çevreyi kirletenlere yönelik olduğunu ve bu kişilerin çevresel tahribattan sorumlu tutulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu şekilde, karbon salınımı yapan şirketler, çevresel tahribattan kaynaklanan maliyetleri üstlenerek, toplumun genel refahına katkıda bulunmuş olurlar.
Alternatif Finansman Yöntemleri
Araştırmacılar, temel gelir için diğer olası finansman kaynaklarını da önermektedir. Bunlar arasında, plastik kirliliğine yönelik bir vergilendirme sistemi ile elde edilen gelirler yer almaktadır. Ayrıca, mevcutta çevreye zarar veren sektörlere (petrol, gaz, tarım ve balıkçılık gibi) sağlanan sübvansiyonların yönlendirilmesi de bir başka finansman yöntemi olarak değerlendirilmektedir. Bu finansman stratejileri, iki önemli küresel soruna çözüm sunmayı amaçlamaktadır: çevresel tahribatın azaltılması ve yoksullukla mücadele.
Bu önerilen finansman modelleri, yalnızca çevresel sürdürülebilirliği desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal eşitsizlikleri azaltmak ve yoksulluğu ortadan kaldırmak amacıyla önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır. Özellikle, çevreyi kirleten endüstrilerden elde edilecek gelirlerin, doğrudan toplumsal fayda sağlamak amacıyla kullanılması, bu tür ekonomik stratejilerin çevresel ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu tür finansman yaklaşımları, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada önemli bir adım olabilir.
Örnekler ve Uygulamalar
Temel gelir, yalnızca teorik bir kavram olmanın ötesine geçmiş ve dünya genelinde bazı bölgelerde başarılı bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır. Uygulamada elde edilen veriler, temel gelirin toplumsal ve çevresel faydalarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin, Endonezya’nın bazı köylerinde gerçekleştirilen temel gelir uygulamaları, bu köylerdeki ormansızlaşmanın önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. Temel gelir alan köylerde, insanların geçim kaynaklarını güvence altına alarak, daha sürdürülebilir yaşam biçimlerine yönelmesi sağlanmış, çevreye verilen zarar en aza indirilmiştir. Bu durum, temel gelirin yalnızca ekonomik kalkınmayı değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliği teşvik etme potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
COVID-19 ve Temel Gelirin Kriz Durumlarındaki Rolü
Araştırmacı Ussif Rashid Sumaila, temel gelirin yalnızca uzun vadeli refah politikası olarak değil, aynı zamanda kriz zamanlarında toplumsal dayanıklılığı artıran bir önlem olarak da işlev görebileceğini vurgulamaktadır. COVID-19 pandemisi, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren ve gelir kaybına yol açan bir kriz olarak, hükümetlerin hızla müdahale etmelerini gerektirmiştir. Sumaila, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır: “COVID-19 sürecinde, dünya genelindeki hükümetler, pandeminin sebep olduğu gelir kaybına karşı çeşitli acil destek programları uyguladılar. Ancak, eğer temel gelir daha önce uygulanmış olsaydı, bu tür acil durumlara karşı daha hazırlıklı olabilirdik ve devletlerin hızlı müdahale etme zorunluluğu ortadan kalkardı.” Bu gözlem, temel gelirin kriz durumlarına karşı daha etkili bir ekonomik güvence sunduğunu ve toplumların daha hızlı toparlanmalarını sağladığını göstermektedir. Temel gelir, bireylerin ekonomik güvenliğini sağlamak suretiyle, krizlere karşı daha dayanıklı bir toplumsal yapı oluşturulmasına olanak tanır.
Temel Gelir ve Dijitalleşmeden Kaynaklanan İşsizlik: Potansiyel Bir Çözüm
Diğer yandan Dijitalleşme, otomasyon ve yapay zeka teknolojilerinin ilerlemesiyle birçok sektörde iş gücüne olan talep azalmaktadır. Bu durum, özellikle düşük vasıflı işlerde çalışan bireyler için ciddi bir tehdit oluşturmakta ve işsizlik oranlarını artırmaktadır. Temel gelir, dijitalleşmenin yol açtığı iş kayıplarına karşı bir güvence sağlayabilir. Düzenli bir gelir sunarak, bireylerin ekonomik güvenliğini temin eder ve işsizlikle başa çıkmalarına yardımcı olur.
Temel gelir, dijitalleşmeden etkilenen iş gücüne finansal destek sunmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin yeni beceriler edinmelerine, eğitimlerine yatırım yapmalarına da olanak tanır. Bu şekilde, temel gelir, dijital dönüşümün olumsuz etkilerine karşı toplumsal uyumu kolaylaştırabilir ve ekonomik eşitsizliği azaltabilir. Bu uygulama, dijitalleşme ile birlikte ortaya çıkan yapısal işsizlik sorununu hafifletmek için etkili bir araç olabilir.

Dijitalleşme ve otomasyonun artan etkisiyle, gelecekte bazı mesleklerin ortadan kalkması veya büyük ölçüde dönüşmesi beklenmektedir. Özellikle rutin ve tekrarlayan iş süreçlerini içeren meslekler, dijital teknolojilerin etkisiyle azalacaktır. Bu meslekler arasında veri giriş elemanları, çağrı merkezi çalışanları, lojistik ve depo yönetimi gibi alanlardaki iş gücü yer almaktadır. Ayrıca, bazı üretim süreçlerinde robotların ve yapay zeka sistemlerinin devreye girmesiyle, manuel iş gücüne dayalı işlerin de azalması öngörülmektedir. Bunun yanında, dijitalleşmenin getirdiği yeniliklerle birlikte, bazı mesleklerin dijital platformlar üzerinde yeniden şekilleneceği ve yeni iş kollarının ortaya çıkacağı da öngörülmektedir.
Sonuç olarak
Bu çalışma, temel gelir uygulamasının ekonomik büyüme ve çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli fırsatlar sunduğunu göstermektedir. Temel gelir, yalnızca bireylerin ekonomik güvenliğini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çevresel hedeflerle uyumlu bir kalkınma modelini destekler. Araştırma, karbon salınımına dayalı vergilendirme gibi finansman yöntemleriyle temel gelirin finansmanının mümkün olduğunu ve bu uygulamanın sera gazı emisyonlarını azaltma potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Dijitalleşme ve otomasyon gibi teknolojilerin yol açtığı iş gücü kayıplarına karşı temel gelir, işsizlikle mücadele ve bireylerin yeniden eğitilmesi konusunda önemli bir çözüm önerisi sunmaktadır. Temel gelir, aynı zamanda ekonomik eşitsizlikleri azaltarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlar.
Sonuç olarak, temel gelir uygulaması, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik arasında bir denge kurarak, gelecekteki kalkınma modellerine önemli bir katkı sağlayabilir. Ancak, uygulamanın küresel ölçekte sürdürülebilirliği için daha fazla araştırma ve politika geliştirilmesi gerekmektedir.