14.5 C
İstanbul
19 Nisan 2025, Cumartesi
Ana SayfaKüresel IsınmaArtan Hukuk Mücadeleleri: İklim Davaları!

Artan Hukuk Mücadeleleri: İklim Davaları!

Tarih:

Önerilen Yazılar

Dünya Neden Kırılma Noktasına Geldi?

UNU-EHS'nin 2025 raporu, felaketleri değil, onları doğuran sistemleri ve...

Yapay Zekâ Devrimi: Eşitsizlikle Kodlanan Bir Gelecek

Yapay Zekâ ve İnsan İşbirliği “Bazen bir devrim, sadece makineleri...

Pestisitler Ekosistemi Öldürüyor mu?

Kimyasalların Sessiz Yolu BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL Tarımda verimliliği artırma...

ABD İran’ı Vuracak mı?

Diego Garcia’dan Yükselen Sessiz Tehdit ve Nükleer Diplomasi Üzerine...

Alevlere Karşı Yapay Zekâ İşe Yarar mı?

Türkiye'de çıkan orman yangınları BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL FireSat projesi,...

İklim krizi, hukuk sistemleri üzerinde derin etkiler yaratıyor ve yargı, bu sorunla başa çıkmada önemli bir aktör haline geliyor. Gelecek dönemde, iklim davalarının sayısının artması ve bu davalardan çıkan kararların yasal çerçeveleri şekillendirmesi bekleniyor. Bu, hem bilim hem de hukuk alanında önemli bir gelişme olarak görülebilir.

Belçikalı Gent Üniversitesi son sınıf Hukuk Fakültesi öğrencisi Jozef Seghers, bu konu üzerine oldukça dikkat çekici bir tez kaleme aldı. Çok nadir yazılan bu tez ise, Prof. Dr. Marie-Bénédicte Dembour ve Doçent Nele Schuldt’un danışmanlığında hazırlandı.

Son yıllarda, özellikle Batı’da, iklim değişikliğindeki rolleri sebebiyle şirketler ve hükümetlere karşı açılan davalar “iklim davaları” olarak anılmaktadır.

Bu davalar, söz konusu şirketleri ve devletleri iklim krizine yaptıkları katkılardan mesul tutmayı, emisyonlarını azaltmalarını veya tazminat ödemelerini talep etmeyi amaçlamaktadır.

İklim biliminde vuku bulan ilerlemeler ve yeni hukukî gerekçeler,fazla miktarda sera gazi salinimina sebep olanların (eninde sonunda) yol açtıkları zararlar dolayısıyla sorumlu tutulma ihtimalini artırmaktadır.

Gelişen bilimsel veriler, sera gazı emisyonlarının iklim değişikliği üzerindeki etkilerini daha belirgin bir biçimde gözler önüne sermekte, bu durum hukukî süreçlerde de mühim değişikliklere kapı aralamaktadır. Artan bilgi ve iklim modelleri, devletlerin ve şirketlerin sera gazı emisyonlarıyla alakalı yükümlülüklerini daha somut bir şekilde tayin etmeye imkân tanımaktadır.

“İklim değişikliği hayatları yok etmektedir.”

İklim değişikliği, insanlık tarihinin en büyük muhalefetlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususun neticeleri, günümüz itibarıyla açıkça müşahede olunmakta ve eğer derhal tedbirler alınmazsa, daha da müessir bir hale geleceği aşikârdır. Söz konusu neticeler yalnızca tabiata mahsus olmayıp, insan hayatı üzerinde de yıkıcı tesirler meydana getirmektedir.

İklim değişikliğinin etkileri, tarımın verimliliğini zayıflatmakta, su kaynaklarını kısıtlamakta ve tabiî afetlerin sıklığını artırmaktadır. Bu hal, bilhassa yoksul ve korunmasız toplumlar üzerinde daha ağır neticeler doğurmakta ve göç ile yerinden edilme gibi meseleleri de gündeme getirmektedir. Gelecek nesiller için sürdürülebilir ve kalıcı çözümler bulmak amaciyla,hem şahıslar hem de cemiyet olarak acilen harekete geçmemiz büyük bir zarurettir.

İklimle ilgili davaların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu davaların birçoğunun sonucu, nedensellik ilişkilerinin ispatına bağlıdır. İklim davalarındaki olgusal kümelenmeler, genellikle mahkemelerde yaygın olarak uygulanan nedensellik testleri üzerinde baskı yaratmaktadır.

Zira iklim değişikliği, doğal değişkenlik gibi birçok faktörden etkilenen karmaşık bir olgu olduğundan, bu tür ilişkilerin tespit edilmesi son derece güçtür.

Geleneksel mahkeme nedensellik testleri, çoğunlukla tekil bir sebep-sonuç ilişkisine dayanmakta iken, iklim değişikliğinin etkileri çok sayıda etkenin etkileşimiyle şekillendiği için bu testlerin uygulanması güçleşmektedir. Bu durum, davaların sonuçlarını etkileyebilmekte ve iklim değişikliğiyle mücadelede hukuki yolların etkinliğini sorgulatmaktadır. İklim davaları, bilimsel verilerin hukuki argümanlarla nasıl bir araya getirileceği konusundaki tartışmaları da beraberinde getirmektedir.

Hava olaylarının sebep olduğu hasarın büyüklüğü, önceden var olan güvenlik açıklarından etkilenmektedir. Misal olarak, Libya’nın Derna şehrindeki bakımsız barajlar, felaketlerin etkisini artırmakta ve bu durum, bireysel emisyon salanların sera gazı emisyonları ile iklim hasarları arasında net bir bağ kurmayı zorlaştırmaktadır. Sera gazı emisyonları, toplumların maruz kaldığı riskleri genel olarak yükseltse de, spesifik olayların yarattığı zararın ne ölçüde bu emisyonlarla ilişkili olduğunu belirlemek güçleşmektedir. İşte bu durum, hem iklim politikalarının oluşturulmasında hem de afet yönetiminde önemli bir zorluk teşkil etmektedir.

Hukuk öğrencisi Josef Seghers sözkonusu tezinde, iklim değişikliği ve onun hukuki boyutları üzerine şu dikkat çekici açıklamalarda bulunmaktadır:

“İklim değişikliği, yalnızca bir çevre meselesi olmayıp, aynı zamanda ciddi bir hukuki mesele teşkil etmektedir. Bu durum, doğal afetlerin sadece şans eseri vuku bulmadığını, bilâkis insan faaliyetlerinden kaynaklandığını gözler önüne sermektedir. Özellikle fosil yakıtların kullanımı ve sera gazı emisyonlarının artışı, hem kuruluş ve şirketlerin hem de hükümetlerin sorumluluğundadır”.

“Seghers, tezinde iklim değişikliğinin antropojenik sebepleri ile sonuçları arasındaki neden-sonuç ilişkisini bilimsel verilerle ele alarak, bu bilgilerin hukuki delillere nasıl dönüştürülebileceğini araştırdığını belirtmektedir. Bu çerçevede, bilimsel çalışmalar, bireysel ve kurumsal düzeyde ülkelerin atmosfere saldığı sera gazlarının miktarını doğru bir şekilde haritalandırmakta, böylece iklim değişikliğinin etkileri üzerine daha net bir anlayış geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır”.

“Ayrıca, belirli hava olaylarının iklim değişikliğiyle ne ölçüde irtibatlı olduğunu hesaplayan atıf çalışmaları (mesela, www.worldweatherattribution.org) cok önemli veriler sunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Libya’nın Derna şehrindeki yağışların, insan yapımı sera etkisi olmayan bir iklimle mukayese edildiğinde, 50 kat daha muhtemel ve yarı yarıya daha yoğun olduğu hesaplanmıştır”.

“Hukuk sahasında da bu konuyla ilgili çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Urgenda (URGENT AGENDA VAKFI ) iklim davası ve Hollanda’daki Shell davası gibi örnekler, iklim değişikliğiyle mücadelenin hukukun bir aracı olarak nasıl bir işlev görebileceğini göstermektedir. Bu çerçevede, güncel iklim davalarını daha eski davalarla karşılaştırdığım vaka çalışmalarımda, hukukun bu alandaki evrimini açık bir biçimde gözlemledim”.

Bundan dolayı, iklim değişikliği, hukukun gelişimi açısından kritik bir alan olup, toplumsal sorumlulukları ve adalet anlayışını yeniden şekillendirecektir.

Shell'e karşı Urgenda Vakfının iklim davası kazanması.
Shell’e karşı Urgenda Vakfının iklim davası kazanması.

“Fosil Kirleticiler Mahkeme Önünde Hesap Verecek!”

Porto Riko’daki bazı şehirler, ExxonMobil ve diğer fosil yakıt şirketlerine karşı açtıkları davalarda, iklim değişikliğinin etkilerine dair son derece güçlü bilimsel deliller sunmaktadırlar. Bu davalarda, 2000’li ve 2010’lu yıllardaki ABD iklim vakalarının ilk dalgalarına nispetle, ortaya konulan kanıtlar çok daha sağlam bir nitelik taşımaktadır.Veriler,fosil yakıt şirketlerinin emisyonları olmasaydı, 2017 yılında yaşanan Maria Kasırgası’nın neden olduğu hasarın çok daha az olacağını ikna edici bir şekilde göstermektedir. Bu iddialar, iklim değişikliğinin sonuçlarını ve bu sonuçlardan sorumlu tutulabilecek fosil yakıt endüstrisini hedef alarak, iklim adaletinin sağlanması ve gelecekte benzer zararın önlenmesi açısından önemli bir zemin teşkil etmektedir.

Zamanın derinliklerinden bu yana, ExxonMobil gibi büyük enerji şirketlerinin iklim değişikliği tehlikesine dair uyarılarda bulunduğu malumdur. Fakat, yıllar süresince emisyonları azaltmaya yönelik çaba gösterilmediği ve bunun yerine yoğun lobi faaliyetlerine devam ettikleri ortaya çıkmıştır.

Avukat Melissa Sims ve meslektaşları, ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde mafyayla mücadele kapsamında kabul edilen RICO yasası dairesinde, sektördeki diğer şirketlerle birlikte “suç teşebbüsü” olarak kendilerine dava açabilmişlerdir. Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir yol açma potansiyeline sahiptir. Zira RICO, genelde organize suçlarla mücadele için kullanılan bir kanun iken, bu tür bir müracaatın iklim politikaları üzerindeki tesirleri büyük bir önem taşımaktadır.

Yargı sahaları arasındaki fikir alışverişinden de bir ilham doğabilir. Örneğin, Hollanda’da gerçekleştirilen iklim davalarında izlenen akıl yürütme, Belçika iklim davasına ilham kaynağı olmuştur. İklim meselelerinde, benzetmeler yoluyla sağlık hasarı ve kirlilik (asbest ya da DES gibi) sorumluluklarına dair geçmişteki tecrübelerden de istifade edilebilir. Bu bağlamda, tarihsel süreçlerin sağladığı muhakeme, yeni davaların gidişatını etkileyerek adaletin yerini bulmasına yardımcı olabilir.

ARTIK ELDE YETERİNCE DELİL VAR

Jozef Seghers’in ifadesine göre, iklim bilimleri, sera gazı emisyonları ve iklimin değişimi arasında meydana gelen nedensel irtibatları yüksek bir güvenilirlikle ortaya koyabilmektedir. İklim biliminin, hukuk muamelelerinde geçerlilik kazanan ve mahkemece kabul olunan delil standartlarını karşılamaya yetecek kadar yüksek bir olasılık sunduğu anlaşılmaktadır.

Bu deliller, iklim değişikliğinin sonucunda olacak zararların tespiti hususunda büyük bir önem arz etmekte olup, hukuk sisteminde iklimle ilgili davaların seyrinde mühim rol oynayacaktır. İklim biliminin sağladığı veriler, karar vericilerin yanı sıra hukuk heyetinin de irade ve karar süreçlerinde başvurabileceği mühim bir kaynak teşkil edeceği görülmektedir.

Böylelikle, iklim değişikliğinin etkileri karşısında sorumluluk tayininde ve gerekli tedbirlerin alınmasında, bu bilimsel bilgi ve analizlerin değerinin daha da yükseleceği görülmektedir.

Yerel iklim etkileri ile bireysel sera gazı salınımları arasında nedensel bir bağın ispatı hâlâ bir güçlük arz etse de, bu engelin en yeni bilim ve hukukî argümanlarla aşılması mümkündür. Toplumları harap eden aşırı hava hâdiseleri, hızla sel olup akmaktadır. İklim bilimi, bu durumu yalnızca bir talihsizlik değil, aynı zamanda büyük bir adaletsizlik olarak nitelendirmeye çalışmaktadır. Bu adaletsizlik, iklim davalarında davacıların zafer şansını artıracaktır.

Yeni davalar dalgası kapıda görünmektedir; kanunlarda bir değişiklik olmaksızın bu meselelerin halli mümkün olmayacaktır! Ayrıca, tabiatın tüzel kişilik hakkının tanınması, zarar verenlerin bir gün hesap vermesine yol açacaktır. İklim değişikliğiyle mücadelenin hukukî boyutu, her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır ve bu durum, toplumsal bilinçlenmeyi artırarak değişim için bir katalizör vazifesi görecektir.

Abonelik

- Özel röportajlar

- Sıcak gelişmeler

- Akademik çalışmalar

Yeni Yazılar

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz