SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK: KAVRAMSAL TEMELLER VE UYGULAMALAR
BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL
GİRİŞ
Ekolojide sürdürülebilirlik, biyolojik sistemlerin belirsiz bir süre boyunca çeşitliliğini ve verimliliğini koruyabilme yeteneği olarak tanımlanır. Uzun ömürlü ve sağlıklı sulak alanlar ile ormanlar, sürdürülebilir biyolojik sistemlere örnek olarak gösterilebilir. Bu kavram, İngilizcede “sustainability” olarak adlandırılmaktadır. Sürdürülebilir bir ürün, üretimden atık döngüsüne kadar geçirdiği tüm süreçlerde büyük ekosisteme zarar vermeyen bir yapıya sahiptir. Bu tür bir üretim modeli sürekliliğini koruyabilir ve bu nedenle sürdürülebilirdir. Bununla birlikte, “sürdürülebilirlik” kavramı, “durability” (dayanıklılık) kavramıyla karıştırılmamalıdır; zira ikincisi, bir ürünün uzun ömürlü olmasını ifade eder.

Bu diyagram, sürdürülebilirliğin üç ayağı arasındaki ilişkiyi gösteren bir modeldir. Bu modelde:
– Ekonomi, toplumun bir alt bileşeni olarak kabul edilir.
– Toplum, daha geniş bir yapı olan çevre (doğa) içinde bulunur.
– Hem ekonomi hem de toplum, gezegenin sınırları tarafından belirlenmiş ve kısıtlanmıştır.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN TANIMI VE BİLEŞENLERİ
Genel anlamda, sürdürülebilirlik sistemlerin ve süreçlerin dayanıklılığını ifade eder. Sürdürülebilirliği esas alan temel ilke, dört ana bileşenden oluşan sürdürülebilir kalkınmadır: ekoloji, ekonomi, politika ve kültür.
Bu bağlamda, çevre bilimleri ve ekolojik ekonomi gibi disiplinler sürdürülebilirliği inceleyen bilim dalları arasında yer almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma en yaygın olarak Brundtland Raporu’nda tanımlanmıştır:
“Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan, günümüzdeki nesillerin ihtiyaçlarını karşılamaktır.” (Brundtland, 1987)
Bu temel tanım, çeşitli alanlara uygulanarak farklı sürdürülebilirlik yaklaşımları geliştirilmiştir. Örneğin, sürdürülebilir işletmecilik şu şekilde tanımlanabilir:
“Sürdürülebilir işletmecilik, insan ihtiyaçlarını karşılayan, yaşam kalitesine katkı sunan ve aynı zamanda çevresel etkiyi en aza indirerek doğal kaynak tüketimini düşüren bir iş modeli olarak tanımlanabilir.”
DÜNYA ÇAPINDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
2010 yılı itibariyle bilimsel veriler, dünyanın ekolojik kapasitesinin giderek aşıldığını göstermektedir. Bu konuda çeşitli bilimsel raporlar, ekolojik sınırların şekillendiğini ve doğal sistemlerin tehlikede olduğunu ortaya koymaktadır (Millennium Ecosystem Assessment, 2005; Rockström et al., 2009). 1972 yılında yayımlanan “Limits to Growth” (Büyümenin Sınırları) raporu da bu konuda erken uyarılarda bulunmuş ve süregelen analizlerle desteklenmiştir (Meadows et al., 1972).
Ekolojik ayak izi kavramı, bireylerin ve toplumların doğal kaynak tüketimlerini ve gezegenin bu kaynakları yenileme kapasitesini değerlendiren bir ölçüttür. 2008 verilerine göre, ortalama bir bireyin yaşamını sürdürebilmesi için 2,7 hektar biyolojik verimli araziye ihtiyacı varken, dünyanın mevcut biyolojik kapasitesi 2,1 hektar ile sınırlıdır (Global Footprint Network, 2010).
Sürdürülebilirlik konusu sadece ekolojik sınırları değil, ekonomik ve sosyal dinamikleri de içermektedir.
Özellikle sanayileşmiş ülkelerde kaynak kullanımı ve çevresel etkiler konusunda daha bilinçli politikalar geliştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Buna rağmen, bazı ülkeler ekonomik büyüme ile çevresel baskıyı azaltmayı aynı anda başarabilmiştir. Örneğin, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler ekonomik kalkınmalarını sürdürürken karbon emisyonlarını düşürmeyi başarmıştır.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN TEŞVİKİ
Sürdürülebilirliği geliştirmek için çeşitli yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlar arasında:
-Sürdürülebilir mimari ve inşaat sektörü.
-Sürdürülebilir tarım ve permakültür.
-Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı.
-Döngüsel ekonomi ve ekotasarım yer almaktadır.
Ayrıca, Rumen asıllı Amerikan ekonomist Nicholas Georgescu-Roegen, dünyanın sınırlı doğal kaynakları nedeniyle uzun vadede ekonomik ve ekolojik sıkıntılarla karşılaşacağını öne sürmüştür (Georgescu-Roegen, 1971). Bu bağlamda, ekonomik büyüme modellerinin ekolojik sınırları dikkate alarak yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Mevcut sistemde, fosil yakıt kullanımı ve doğaya verilen zarar göz önünde bulundurulduğunda, yenilenebilir enerjiye geçişin önemi daha da artmaktadır.
SONUÇ OLARAK:
Sürdürülebilirlik, ekolojik, ekonomik ve sosyal bileşenleriyle kapsamlı bir kavram olup, dünyanın sürekliliğini sağlamak için kritik öneme sahiptir. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için sürdürülebilir uygulamaların yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bunun için hem bireysel hem de kurumsal düzeyde sorumluluk almak, doğal kaynakları verimli kullanmak ve çevresel duyarlılığı artırmak büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin benimsenmesi, çevresel risklerin azaltılması ve ekolojik bilincin artırılması, insanlığın geleceğini koruma adına atılacak en önemli adımlardan olacaktır.

– People (mensen) → İnsan
– Planet (aarde) → Gezegen
– Profit (resultaat) → Kâr
– Bearable (leefbaar) → Yaşanabilir
– Equitable (billijk) → Adil
– Viable (levensvatbaar) → Uygulanabilir
– Sustainability (duurzaamheid) → Sürdürülebilirlik
KAYNAKLAR
-Brundtland, G. H. (1987). Our Common Future. Oxford University Press.
-Millennium Ecosystem Assessment. (2005). Ecosystems and Human Well-being: Synthesis. Island Press.
-Meadows, D. H., Meadows, D. L., Randers, J., & Behrens, W. W. (1972). The Limits to Growth. Universe Books.
-Rockström, J., Steffen, W., Noone, K., & Persson, Å. (2009). Planetary Boundaries: Exploring the Safe Operating Space for Humanity. Ecology and Society.
-Georgescu-Roegen, N. (1971). The Entropy Law and the Economic Process. Harvard University Press.
-Global Footprint Network. (2010). Ecological Footprint Atlas.