9.7 C
İstanbul
20 Nisan 2025, Pazar
Ana SayfaSürdürülebilirlikBangladeşli Kadın İşçilerin, Avrupa ve Amerika’nın Çok Uluslu Şirketlerinin Sömürü Düzenine Karşı...

Bangladeşli Kadın İşçilerin, Avrupa ve Amerika’nın Çok Uluslu Şirketlerinin Sömürü Düzenine Karşı Mücadelesi

Tarih:

Önerilen Yazılar

Dünya Neden Kırılma Noktasına Geldi?

UNU-EHS'nin 2025 raporu, felaketleri değil, onları doğuran sistemleri ve...

Yapay Zekâ Devrimi: Eşitsizlikle Kodlanan Bir Gelecek

Yapay Zekâ ve İnsan İşbirliği “Bazen bir devrim, sadece makineleri...

Pestisitler Ekosistemi Öldürüyor mu?

Kimyasalların Sessiz Yolu BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL Tarımda verimliliği artırma...

ABD İran’ı Vuracak mı?

Diego Garcia’dan Yükselen Sessiz Tehdit ve Nükleer Diplomasi Üzerine...

Alevlere Karşı Yapay Zekâ İşe Yarar mı?

Türkiye'de çıkan orman yangınları BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL FireSat projesi,...

BY Drs. Apolline Dupuis.

Ekim 2023’te Bangladeş’te tarihi bir işçi grevi patlak verdi. Fabrikaların yoğun gürültüsü, yerini işçilerin taleplerini haykırdığı sokaklara bırakmıştı. İşçiler artık kırıntılarla yetinmek istemiyor, insanca bir yaşam için asgari ücretlerinin artırılmasını talep ediyorlardı. Bu haklı mücadelenin ön saflarında ise kadın işçiler vardı. Avrupa merkezli çok uluslu şirketlere karşı seslerini yükseltmekten çekinmeyen bu cesur kadınlar, sendikaların da desteğiyle adeta direnişin simgesi haline gelmişti.

Dhaka’nın hızlı moda üretiminin kalbi sayılan sanayi bölgelerinde kadın işçiler, yıllardır düşük ücretler ve ağır çalışma koşulları altında eziliyordu. Ancak bu kez durum farklıydı. Kadınlar, kararlı bir şekilde taleplerini dile getirirken, yüzlerinde bir yandan yaşadıkları zorlukların izlerini, diğer yandan ise geleceklerine dair umut ışığını taşıyorlardı.

Fabrikalardan sokaklara taşan bu hareket, sadece bir ücret artışı talebi değil, aynı zamanda insan onurunu koruma çabasıydı. İşçilerin sesi her geçen gün daha da gür çıkarken, uluslararası toplum da bu mücadeleyi dikkatle izlemeye başladı. Avrupa’daki çok uluslu şirketlerin, bu talepler karşısında ne gibi adımlar atacağı merak konusuydu.

Bu grev, yalnızca Bangladeş işçi sınıfının değil, aynı zamanda küresel üretim sistemindeki eşitsizliklere karşı verilen bir direnişin sembolü oldu. Kadınların bu mücadeledeki öncülüğü, dayanışmanın ve kararlılığın nasıl büyük bir değişim yaratabileceğini bir kez daha gösterdi.

Bangladeşli kadın işçilerin çalıştığı fabrika.

Dakka’da C&A için taşeronluk yapan bir şirket. (Foto: Solidair, Apolline Dupuis)

Fabrikalardan Sokaklara Taşan Hareket

“11 yaşındayken annemle birlikte fabrikada çalışmaya başladım. Haklarımız için mücadele ettim, çünkü sık sık şiddetle karşı karşıya kalıyorduk,” diyor Nazma Akter, kırmızı sarisine bürünmüş kararlı bir ifadeyle. “Çalışma sözleşmelerimiz yoktu, maaşlarımız ya yetersizdi ya da sürekli gecikiyordu. Annemi ve beni çalışmaya zorlayan yoksulluk, sömürü ve açlık bana büyük bir öfke verdi. Kısa sürede bu toplumu değiştirmemiz gerektiğini ve bunun için harekete geçmemizin şart olduğunu fark ettim.”

Bangladeşli kadın işçilerin, işçi grevi.

Nazma Akter (ortada), sendikalar ittifakı IndustriALL’un bir üyesi ve Sommilito Garments Sramik Federasyonu’nun kurucusudur. (Fotoğraf: RV)

Nazma Akter, Sommilito Garments Sramik Federasyonu’nun kurucusu ve sendikalar ittifakı IndustriALL’un bir üyesi olarak, Güney ülkelerindeki sendikal mücadelelerin uluslararası alandaki yüzü olarak tanınmaktadır. Ocak 2023’te, Bangladeş’in başkenti Dakka’nın kalbinde, onunla tanışıyoruz. Hindistan ile çevrili olan Bangladeş, konfeksiyon ürünleri ihracatında dünya çapında önemli bir rol oynayan bir ülke konumunda.

Bugün Avrupa’da neredeyse herkesin gardırobunda Bangladeş menşeli bir tişört bulmak mümkün. Ancak bu tişörtlerin ardındaki hikaye çoğu zaman bilinmez kalıyor. Eskiden Belçika gibi Avrupa ülkelerinde kısmen üretilen tekstil ürünleri, işçilik maliyetlerini düşürmek amacıyla büyük ölçüde Asya’ya kaydırıldı.

Bu değişimle birlikte Çin, dünyanın en büyük konfeksiyon üreticisi olurken, Bangladeş Avrupa Birliği’nin hemen ardından dünyanın üçüncü en büyük ihracatçısı olarak öne çıktı.

Ancak bu başarı hikayesi, işçilerin ağır sömürü koşullarını görmezden gelen bir sistemi de beraberinde getiriyor. Bu giysilerin üretim süreci, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve güvencesiz iş koşullarıyla dolu. Nazma Akter gibi mücadeleci isimler, bu adaletsizlikleri görünür kılmak ve işçilerin sesini duyurmak için cesurca mücadele ediyor.

Nazma’nın hikayesi, hem Bangladeşli işçilerin yaşadığı zorlukları anlamamız hem de bu adaletsiz sistemi dönüştürmek için bir farkındalık yaratmamız açısından güçlü bir mesaj taşıyor: Artık kıyafetlerimizin üretim süreçlerine yakından bakma zamanı gelmiştir

Fabrikadan Sendika Hareketinin Uluslararası Simgesine: Nazma Akter’in Hikayesi

“İşimden kovulduğumda, direnişim nedeniyle fabrikaların kara listesine alındım,” diye başlıyor Nazma Akter, hayatını değiştiren mücadeleyi anlatmaya. “Hakkımda davalar açıldı, param yoktu. Ailem komşular tarafından dışlandı, bana ‘fahişe’ diyerek hakaret ettiler. Bu tür aşağılamalar, çoğu genç kadını yıldırır çünkü bizlere sessiz ve itaatkâr olmamız gerektiği öğretilir. Ama ben buna boyun eğemedim. O dönemde mevcut sendikaların hiçbiri beni temsil etmiyordu. Tekstil fabrikalarında çalışan kadınların kendi hakları üzerinde söz sahibi olabilecekleri bağımsız bir sendikaya ihtiyaçları olduğuna inanıyordum. Bu yüzden fabrika kardeşlerimle birlikte kendi sendikamızı kurdum.”

Nazma Akter, bir fabrika işçisiyken başladığı yolculukta sendikal hareketin uluslararası yüzü haline gelen bir lider oldu. “İşçilere bir şey olduğunda, bunu sanki bana yapılmış gibi hissediyorum,” diyor. “Bugün mücadele ettiğimiz sorunlar, fabrikada çalışırken bizzat yaşadığım zorlukların aynısı: düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, taciz, kötü muamele, yetersiz beslenme ve hamile kadınlar için hiçbir korumanın olmaması.”

Zorluklarla Dolup Taşan Bir Mücadele: Avrupa Hem Müşteri Hem de Sömürügeci

Bangladeş, 1971’de Pakistan’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra kısa sürede Avrupa’nın hızlı moda devleri için ucuz iş gücünün merkezi haline geldi. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) uyguladığı uyum planları, ülkeyi serbest piyasa ekonomisine tamamen açtı ve ihracata dayalı bir üretim modeline yöneltti. Bu durum, tekstil işçileri için sömürüye dayalı bir sistemin kapısını araladı.

Nazma Akter, bu sistemin adaletsizliğini şu sözlerle dile getiriyor:

“Biz, Avrupa ve Amerika ekonomilerinin temel dayanaklarıyız. Avrupa çok zengin bir kıta, ancak bu zenginlik bizim emeğimizden geliyor. Bu zenginlik, sömürüyle elde ediliyor. Kuzey’in refahı, burada çalışan işçilerin sırtından sağlanan kârlara dayanıyor. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Daha adil bir güç dengesi kurmaya ihtiyacımız var. Kapitalizm ve neoliberalizm sadece kâra odaklanıyor; insan hakları ise asla öncelikleri arasında değil.”

Bangladeş ekonomisinin %85’i tekstil endüstrisine bağlı. İhracatın %80’i Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılıyor. Zara, H&M ve Gap gibi markalar, maliyetleri düşürmek adına işçilerin ücretlerini sürekli baskı altında tutuyor. Bu markalar için Bangladeş’teki işçiler yalnızca düşük maliyetli üretim sağlayan birer araç olarak görülüyor.

Nazma’nın sözleri, bireysel bir direnişi aşarak küresel bir sistemin adaletsizliğini gözler önüne seriyor. Bu sömürü düzeninin değişmesi, yalnızca Bangladeşli işçilerin değil, dünya genelindeki işçi hareketlerinin ortak talebi haline gelmiş durumda.

Avrupa ve Amerika’nın tüketim alışkanlıkları, sadece bu işçilerin emeğini değil, aynı zamanda bu emeğin arkasındaki mücadeleyi de sorgulama zamanını çoktan getirmiştir.

Kadın İşçiler: Bangladeş Ekonomisinin Temel Taşı

Nazma Akter için Bangladeş’teki kadın işçilerin sendikalara katılması bir zorunluluk:

“Kadınlar, ülkenin en önemli iş gücünü oluşturuyor. Ekonomiye, ihracata ve toplumsal dönüşüme büyük katkılar sağlıyorlar. Ancak hâlâ sömürülüyor, küçümseniyor, karar alma süreçlerinden dışlanıyor ve temel haklarından mahrum bırakılıyorlar.”

Nazma, kadınların yaşadığı sayısız sorunun genellikle gündeme bile gelmediğini vurguluyor. “Sendikaların çoğunda bile kadınlar erkeklerle eşit şekilde muamele görmüyor. Oysa, kendi hayatlarını etkileyen kararlarda söz sahibi olmalı ve seslerini duyurabilmeliler,” diyor.

Bangladeş’teki konfeksiyon fabrikalarında yaklaşık 4,2 milyon işçi çalışıyor ve bunların %60 ila %75’ini kadınlar oluşturuyor. Çoğu, sanayi bölgelerinin kenarındaki gecekondu mahallelerinde veya yoksul semtlerde yaşam mücadelesi veriyor. Haftada 6 gün, genellikle 8 saati aşan uzun mesailer yaparak çalışıyorlar ve bunun karşılığında aldıkları aylık asgari ücret sadece 100 euro civarında.

Rana Plaza’nın Çöküşü: 11 Yıl Önce Yaşanan Bir Felaket

11 yıl önce, Bangladeş’in başkenti Dhaka’da çok katlı bir tekstil fabrikası olan Rana Plaza çöktü. Bu korkunç felakette binin üzerinde kadın işçi hayatını kaybetti. O günden bu yana, 24 Nisan dünya genelinde bir anma günü olarak kabul ediliyor.

Bangladeşli kadın işçilerin grevi.

Ekim 2023’te Bangladeş’te binlerce işçi, 2016’dan beri dondurulmuş olan asgari ücretlerin artırılması için yaptıkları grev. (Fotoğraf: RV)

Nazma’ya göre, Avrupa merkezli çok uluslu şirketlerin bu durumda büyük bir sorumluluğu var:

“Avrupa, Asya’da ürettiğimiz ürünlerden, özellikle de tekstilden, muazzam kârlar elde ediyor. Bizleri ucuz iş gücü olarak kullanıyorlar. Yaptıkları şey ise genellikle yalnızca bir tür hayırseverlikten ibaret. Buna karşılık, korkunç çalışma koşulları, Rana Plaza gibi trajediler ve cinsel taciz gibi sorunlarla baş başa bırakılıyoruz. Avrupa Birliği ve çok uluslu şirketleri bu adaletsizliklerin sorumluluğunu taşıyor. Uluslararası düzeyde çok daha adil bir güç dengesine acilen ihtiyacımız var.”

Şirketler İçin Özen Yükümlülüğü

“Fabrikada çalıştığım dönemlerde çok şey yaşadık, ama bunları dile getirebileceğimiz bir ağımız yoktu,” diyor sendika aktivisti Nazma Akter, Avrupa Parlamentosu’nda şirketlerin özen yükümlülüğü üzerine yaptığı konuşmada. “Bangladeş’teki tekstil işçileriyle ilgilenen kimse yoktu. Ama şimdi umutluyum. Belçikalı PVDA  (İşçi Partisi) Avrupa Parlamentosu üyesi Marc Botenga ile Amazon’a karşı düzenlenen bir protesto sırasında tanıştım. Harika bir insan, bizim yanımızda duruyor ve bize destek veriyor!”

Avrupa Parlamentosu, şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda uygun özen yükümlülüğüne sahip olması gerektiğine ilişkin bir yasayı kabul ederek önemli bir adım attı. Bu yasa, çalışanların haklarını koruma, iklimi güvence altına alma ve sendikal hakları destekleme amacını taşıyor. Ayrıca, şirketlerin yasa dışı faaliyetlerde cezasız kalmasının önüne geçmeyi hedefliyor.

Bu kapsamda, taşeron şirketlerin yasadışı şekilde ikamet eden işçileri çalıştırmadığını veya geçerli bir oturma izni olmadan bağımsız bir faaliyet yürütmediğini yazılı olarak beyan etme zorunluluğu da devam ediyor. Bu tür düzenlemeler, yasaların ihlali durumunda hesap verebilirliği artırmayı amaçlıyor.

Nazma Akter, yasanın önemini şu sözlerle ifade ediyor:

“Bu yasa, çalışanların haklarını koruyacak, iklimi ve sendikal hakları güvence altına alacak, ayrıca şirketlerin cezasız kalmasına son verecek. Rana Plaza faciasının bu gelişmede etkili olduğunu biliyoruz. Bu, sendikalar için büyük bir zafer.”

Bangladeşli kadın işçiler.

Apolline Dupuis, UMONS’ta siyaset bilimi alanında doktora öğrencisidir ve tezini kadınların sendikal katılımı üzerine yazmaktadır. Aynı zamanda feminist hareketlerde de aktif bir rol üstlenmektedir. 2023 yılında birkaç hafta boyunca Bangladeş’te bulunarak, Dhaka’daki tekstil fabrikalarında çalışan kadın işçilerin ve sendikaların durumunu incelemiştir.

Uluslararası Dayanışmanın Hayati Önemi

Nazma ile konuştuğumuzda, Dhaka’nın merkezindeki sendika ofisinde sıcaklık 45°C’ye ulaşmıştı. “Sizin desteğiniz ve dayanışmanız bizim için hayati önem taşıyor,” diyor. “Ülkem, iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı çok savunmasız. Her yıl sıcaklık daha da artıyor ve 2030’a geldiğimizde, şu anda olduğu gibi üretim yapamayabiliriz. Şu anda sıcaklık 40°C’nin üzerinde, hissedilen sıcaklık ise 44-45°C civarında. Bu, fabrikalarda, yollarda ve gecekondu mahallelerinde çalışan insanlar için işleri inanılmaz derecede zorlaştırıyor. Her yerde bu zorluklar yaşanıyor.”

“Bu yüzden Belçika’daki insanlar da bu mücadelede önemli bir role sahip,” diyor Nazma. “Bizim mücadelemiz sizin mücadelenizdir, sizin mücadeleniz de bizim mücadelemiz. Adalet ve insanca yaşam koşulları için sesinizi yükseltin. Dayanışma, değişimin anahtarıdır.”

Abonelik

- Özel röportajlar

- Sıcak gelişmeler

- Akademik çalışmalar

Yeni Yazılar

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz