9.7 C
İstanbul
19 Nisan 2025, Cumartesi
Ana Sayfaİklimİklim Değişikliği ve Küresel İş Birliği: Paris Anlaşması'nın Önemi

İklim Değişikliği ve Küresel İş Birliği: Paris Anlaşması’nın Önemi

Tarih:

Önerilen Yazılar

Dünya Neden Kırılma Noktasına Geldi?

UNU-EHS'nin 2025 raporu, felaketleri değil, onları doğuran sistemleri ve...

Yapay Zekâ Devrimi: Eşitsizlikle Kodlanan Bir Gelecek

Yapay Zekâ ve İnsan İşbirliği “Bazen bir devrim, sadece makineleri...

Pestisitler Ekosistemi Öldürüyor mu?

Kimyasalların Sessiz Yolu BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL Tarımda verimliliği artırma...

ABD İran’ı Vuracak mı?

Diego Garcia’dan Yükselen Sessiz Tehdit ve Nükleer Diplomasi Üzerine...

Alevlere Karşı Yapay Zekâ İşe Yarar mı?

Türkiye'de çıkan orman yangınları BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL FireSat projesi,...

Mehmet Cömert / BRÜKSEL

Günümüzde, özellikle batıda, küresel ısınma hakkında medya her gün yeni şeyler yazıp çiziyor, ancak bu konuyu ciddiye alan ve anlayan kişi sayısı oldukça az. İklim değişikliğinin dünyadaki yaşamı ciddi bir şekilde tehdit ettiğine dair kolektif bir bilinç oluşmuş durumda ve bu, büyük devrimsel değişimlerin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.

Ancak, Türkiye’de bu konuda bilgi sahibi olan ve anlayan kişi sayısı, batıya kıyasla çok daha az. İklim değişikliği ile ilgili farkındalık ve bilinçlenme, ne yazık ki yeterince gelişmiş değil. Bu durum, Türkiye’nin bu küresel soruna etkin bir şekilde katkıda bulunabilmesini zorlaştırıyor.

12 Aralık 2015’te, 195 ülke Paris’te tarihi bir iklim anlaşmasına imza attı.

12 Aralık 2015’te, 195 ülke Paris’te tarihi bir iklim anlaşmasına imza attı. Tarihte ilk kez, bu ülkeler arasında, CO2 gibi küresel sera gazı emisyonlarını azaltmak için bağlayıcı bir ortak eylem planı oluşturuldu. Paris’te yapılan anlaşmayla, tüm ülkelerin emisyonları azaltmak için somut önlemler alacağı konusunda mutabakata varıldı. Bu anlaşma, 2100 yılı itibarıyla küresel ısınmanın “güvenli” kabul edilen 2 derecenin altında kalmasını hedefliyor.

Bu tedbir paketi, tüm ülkelerde geniş kapsamlı sosyal ve ekonomik sonuçlar doğuracak; fosil yakıt kullanımının hızla azaltılması ve yeni bir dünya ekonomisine geçiş anlamına gelmekte.

Bill Gates, Paris Anlaşması’nın ardından Washington Post’ta kaleme aldığı yazıda, iklim krizinin doğurabileceği kötü sonuçları durdurmak için artık bir mucizeye ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Gates, hükümetlere, bilim dünyasına ve küresel iş piyasasına, yeni icatlar geliştirme çağrısında bulundu. Ona göre, aya çıkmak, çocuk felci aşısının bulunması ve internet teknolojisinin ortaya çıkması gibi büyük gelişmeler rastlantısal değil; cesur liderlerin vizyonu ve bilim insanlarının özverili araştırma-geliştirme çalışmalarıyla mümkün oldu.

Küresel Isınma ve Biyolojik Çeşitliliğin Yok Olması

Belçika, 1995’te ve Hollanda, 1997’de profesyonel ordunun dışında askerlik görevini “ülke için güven tehlikesi oluşmayana dek” askıya alacaklarını duyurdular ve bu kararı meclislerinden geçirdiler. Geleneksel düşman tehditleri ortadan kalkmış olabilir, ancak karşı karşıya olduğumuz tehlike çok daha büyük:

Küresel ısınma ve biyolojik çeşitliliğin yok olması. Bu sorun, yalnızca bir ulusun değil, tüm dünyanın düşmanı haline geldi. Doğal kaynaklarımızı hoyratça tüketmenin bedelini ödemek üzereyiz ve doğa, intikam alma yolunda ilerliyor.

Yüzyıllar boyunca oluşturduğumuz medeniyet, insan ve diğer canlıların varlığı açısından büyük bir tehlike altındayız. Bu durum, eski çağ düşünürlerinden Epiktetos’un insan doğasına dair şaşkınlığına benziyor:Epiktotes “İnsanlar para kazanmak için sağlıklarını kaybederler; sonra sağlıklarını geri kazanmak için de para harcamak zorunda kalmaları beni çok şaşırtıyor,” der.

Eğer daha iyi, sürdürülebilir ve ekonomik olarak sağlıklı bir dünya istiyorsak, karşılaştığımız bu küresel tehditlere karşı yeni bir vizyon, girişimcilik, yaratıcılık ve bilgi ile donanmış bir şekilde savaşmaktan başka çaremiz yok.

Bu mücadele, sadece ağaçları kurtarma çabası değil; insanlığın, hayvanların ve henüz keşfedemediğimiz bitki türlerinin hayatta kalma meselesidir. Söz konusu olan sıradan bir gezegen değil; simdiye kadar üzerinde yaşamin mumkun oldugu, tek gezegen olan dünyamızdır.

KÜRESEL ISINMA 

Gelişen iklim krizi, 1960’lı ve 70’li yıllardan bu yana bilim insanlarının üzerinde yoğunlaştığı bir konu olmuştur. İklim bilimcilerinin yürüttüğü uluslararası araştırmalar, dünya ortalama sıcaklıklarının yavaşça yükseldiğini ortaya koymuştur. Bu artışın başlıca nedeni, atmosferdeki karbondioksit (CO2) gibi sera gazlarının yoğunluğunun artmasıdır.

Sanayi devriminden itibaren enerji tüketimindeki hızlı artış, fosil yakıtların — kömür, gaz ve petrol — yoğun kullanımına dayanır. Bu yakıtların yanması yalnızca havayı kirletmekle kalmaz, aynı zamanda atmosfere büyük miktarda sera gazı salınımına yol açar. Artan enerji tüketimi, bu gazların atmosferdeki konsantrasyonunu keskin bir şekilde yükseltmiştir. Uluslararası iklim bilim insanları, bu artışın küresel ısınmanın başlıca nedeni olduğunu ve sıcaklıkların yükselmesiyle beraber aşırı hava olaylarının, kutup buzullarının erimesinin, doğal habitatların yok olmasının, sellerin ve kasırgaların daha sık görülmesinin beklenildiğini vurgulamaktadır.

Bu olumsuz sonuçlarla başa çıkmak için, son yirmi yıldır küresel ölçekte sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla ortak eylem planları oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak bu müzakerelerin sonuçları genellikle yetersiz kalmıştır. İklim değişikliğiyle mücadelede etkili ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek, uluslararası iş birliği ve kararlılık gerektiren bir süreçtir.

PARİS IKLIM ANTLASMASI

Paris iklim değişikliği konferansı.

30 Kasım 2015’te Paris’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler’in (BM) 21. yıllık iklim konferansı, COP21 adı altında önemli bir dönüm noktası oldu. 12 Aralık 2015 tarihinde 195 ülkenin katılımıyla sonuçlanan konferansta, küresel sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda bağlayıcı anlaşmalar imzalandı. Bu anlaşmayla birlikte, küresel sıcaklık artışının bu yüzyılın sonunda ‘güvenli’ olarak kabul edilen 2 derece sınırının altında tutulması ve ideal hedefin 1,5 dereceye düşürülmesi konusunda mutabakat sağlandı.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), sıcaklık artışının bu emniyet çizgisini aşması durumunda, kutup bölgelerinin erimesi ve alçak adaların su altında kalma riskinin artacağı uyarısında bulundu. Bu nedenle, katılımcı ülkelerin hedeflere uyum sağlaması bekleniyor. Uyumun denetlenmesi amacıyla her beş yılda bir toplantı yapılmasına karar verildi.

Sera gazı emisyonlarını azaltma çabaları, girişimcilerin iş gücünü ve gelir modellerini de etkiliyor. Şirketler, yönetim yapılarını bu doğrultuda yeniden gözden geçirmek zorundalar. 4.0 ekonomik süreciyle birlikte dijitalleşme ve yeni teknolojilerin entegrasyonu, şirketleri sürdürülebilirlik hedeflerine yönlendirmekte.

Artık iş hayatında sürdürülebilirlik norm haline gelmekte; enerji ve iklim politikaları dünya genelinde köklü değişimlere uğramaktadır. Paris İklim Anlaşması’nı imzalayan ülkelerin, belirlenen hedeflere ulaşmak için kendi yöntemlerini seçmeleri gerekiyor. Hükümetler, şirketler ve yatırımcılar, iklim anlaşmasının sonuçları ve yeşil enerji politikaları doğrultusunda büyük değişimler yapmak zorundalar.

Eğitim, toplum ve iş hayatında yeni bir zihniyetin oluşması, yalnızca gelişmiş ülkelerde değil, tüm ülkelerde gerekli bir dönüşümü ifade ediyor.

Girişimcilerin, yeni ekonomik anlayışa ve rekabette başarılı olabilmek için gerekli bilgi ve donanımlara sahip olmaları kaçınılmazdır. Hızla gelişen yeni nesil teknolojiler ve Endüstri 4.0, geleceğin ekonomisinin “Yeşil ve Akıllı” olacağını ortaya koymaktadır.

Bu durumu iyi analiz eden ülkeler, geleceğini çağımıza uygun bir şekilde inşa edeceklerdir. Aksi halde, 1. Sanayi Devrimi’ni kaçıran ülkeler gibi olma riskiyle karşı karşıya kalacaklardır.

Bu bağlamda, sürdürülebilirlik ve dijital dönüşüm konularında yapılan yatırımlar, rekabet gücünü artırmak için kritik öneme sahiptir. Girişimcilerin, çevre dostu teknolojilere ve akıllı çözümlere yönelmesi, hem ekonomik hem de çevresel açıdan kazanç sağlayacaktır.

İKLİM DEĞİSIKLİĞİNİN ARKA PLANI

Ortalama sıcaklığın artışı

Birleşmiş Milletler’in iklim komitesi olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel iklimde bir değişiklik olduğunu vurgulamaktadır. İklim, dünyanın belirli bir bölgesindeki ortalama sıcaklık, yağış miktarı, rüzgar yönü ve hızı gibi unsurların uzun bir dönem boyunca hesaplanmasıyla tanımlanır. Bu ortalamalar genellikle otuz yıllık bir zaman diliminde belirlenir. İklim, büyük ölçüde güneşten etkilenen karmaşık bir sistemdir; atmosfer, toprak, su (nehirler, göller ve okyanuslar) ve biyosfer (bitkiler ve hayvanlar) gibi unsurlardan oluşur. Bu parçalar arasındaki etkileşim, iklimin dinamiklerini şekillendirir.

Dünyadaki ortalama sıcaklık son yüz yılda 0,56 ile 0,92 °C arasında artmıştır ve bu artış devam etmektedir. IPCC’ye göre, yüzyılın sonunda 1990 yılına (referans yılı) kıyasla ortalama dünya sıcaklığının 1,4 ile 6,4 °C arasında değişmesi beklenmektedir. Küresel iklim sistemi oldukça karmaşık olduğundan, bilim insanları sıcaklık artışlarıyla ilgili tahminlerde bulunurken genellikle “bant genişliği” terminolojisini kullanmayı tercih etmektedir.

İklim değişikliğinin etkileri, ekosistemlerden insan sağlığına kadar geniş bir yelpazeyi etkilemektedir. Bu nedenle, sürdürülebilir politikaların geliştirilmesi ve uluslararası işbirliğinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

Sera Gazları

Dünyadaki sıcaklık, atmosferin tutabildiği güneş enerjisi miktarıyla doğrudan ilişkilidir. Güneş ışınları, yeryüzüne ulaştığında kara ve su tarafından emilir ve ısıya dönüşür. Bu ısı, zamanla kızılötesi radyasyon olarak atmosfere yükselir. Dünyamızın atmosferi, milyonlarca hava parçacığından oluşur; bu parçacıkların %99’u, ısıyı az emen oksijen (O₂) ve azottan (N₂) oluşur. Geri kalan %1’lik kısım ise, yeryüzüne yakın atmosferde ısıyı tutma işlevini üstlenen sera gazlarından oluşmaktadır.

Bu gazlar arasında en önemli olanı karbondioksittir (CO₂). Doğada doğal olarak bulunan bu gaz, toksik olmayan bir bileşiktir ve günümüzde gazlı ve alkolsüz içeceklerde de sıkça kullanılmaktadır. Karbondioksit dışında, metan (CH₄), azot oksit (N₂O) ve florlanmış gazlar da önemli sera gazları arasında yer alır. Sera gazları, yeryüzünde ısının tamamen uzaya kaçmasını engelleyerek, bu ısının atmosferde tutulmasını sağlar. Bu doğal sera etkisi olmasaydı, dünya ortalama -18 °C’de donmuş bir halde olurdu.

Sera gazları, yeryüzünün sıcaklığını dengede tutarak yaşamın sürmesine olanak tanır. Ancak insan faaliyetleri nedeniyle bu gazların atmosferdeki yoğunluğu artmakta, bu da iklim değişikliği gibi ciddi sorunlara yol açmaktadır.

Sera gazları ve küresel ısınmaya etkisi.

Sera gazları, dünyamızdaki ortalama sıcaklığın +14.5 °C olmasını sağlayan kritik unsurlardır. Bu gazlar, iklim sistemimizin dengesini korumak için vazgeçilmezdir; ancak aşırı miktarda sera gazı salınımı, iklim değişikliğinin temel nedenlerinden biridir. Özellikle artan enerji tüketimi, daha fazla petrol, gaz ve kömürün yakılmasına yol açmakta ve bu yanma işlemleri, atmosfere karbondioksit (CO2) başta olmak üzere çeşitli sera gazı emisyonları salmaktadır. Bu durum, küresel sıcaklıkların yükselmesine ve iklim sistemimizdeki dengenin bozulmasına neden olmaktadır. İklim değişikliği, hava durumunu, ekosistemleri ve insan sağlığını olumsuz etkileyen önemli bir sorundur. Bu nedenle, sürdürülebilir enerji çözümlerine geçmek ve sera gazı emisyonlarını azaltmak büyük bir önem taşımaktadır.

Seragazı Teorisi

Geçtiğimiz yüzyılın 1960’lı ve 1970’li yıllarında yapılan çeşitli uluslararası çalışmalar, Dünya’daki ortalama sıcaklığın yavaşça yükseldiğini ortaya koymuştur. Bilim insanları, bu ısınmanın güçlendirilmiş bir sera gazı etkisiyle ilişkili olduğunu belirten seragazı teorisini geliştirdiler. Özellikle sanayi devriminden bu yana atmosferdeki karbon dioksit (CO2) emisyonlarının keskin bir şekilde artması, bu durumun başlıca nedeni olarak gösterilmektedir.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (BMİDÇS), bu yüzyılda dünya ortalama sıcaklığının 2°C’den fazla artabileceğini öngörmektedir. Bilim insanlarına göre, küresel ısınmanın temel nedeni insan faaliyetleridir. Ticari binalar ve evlerde, ısıtma, aydınlatma ve ev aletleri için giderek daha fazla enerji kullanılmakta; kömür ve petrol ise bu artışta en büyük rolü oynamaktadır.

Sonuç olarak, sera gazı emisyonlarının artışı, iklim değişikliğini hızlandırmakta ve bu durumun etkileri giderek daha belirgin hale gelmektedir. Bu nedenle, sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik küresel çabalar, iklim değişikliğiyle mücadelede büyük bir önem taşımaktadır.

Artan trafik ve ulaşım faaliyetleri—arabalar, kamyonlar, gemiler ve uçaklar—dünyada petrol tüketimini hızla artırmaktadır. Fosil yakıtlar olarak adlandırılan petrol, gaz ve kömürün enerji üretiminde kullanılması, sera gazı emisyonlarını tetikleyen önemli bir etken haline gelmiştir. Yanma süreci, sadece yerel hava kirliliğine yol açmakla kalmaz; salınan sera gazları, atmosfere karışarak küresel ısınmayı hızlandırır.

Atmosferdeki karbondioksit (CO2) miktarının artması, yalnızca fosil yakıtların yanmasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda, ormansızlaşma da bu durumu kötüleştiriyor. Ormanların kesilmesi veya yakılması, tarım gibi amaçlarla gerçekleştirilirken, bu eylemler doğanın karbondioksit emme kapasitesini azaltıyor.

Büyüyen ormanlar, CO2’yi emerek oksijen üretir; ancak tropik ormanların yok edilmesi, havadan daha az CO2 emilmesine yol açmaktadır. Ağaçlarda depolanan karbon, bu süreçte atmosfere salınarak iklim değişikliğini daha da derinleştirir.

İklim krizinin üstesinden gelmek için, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek ve ormanları korumak kritik öneme sahiptir. Bu adımlar, sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmamızda önemli bir rol oynayacaktır.

BM İklim Komitesi’nin teorisine göre, atmosferdeki CO2 artışı, dünya genelindeki ortalama sıcaklıkları artırmaktadır. Bu görüş, geniş bir bilimsel destek bulmakla birlikte, iklim değişikliği hakkında farklı görüşler de mevcuttur. Bazı kişiler, iklim değişikliğinin doğal süreçlerin bir sonucu olduğunu ve insan faaliyetlerinin bu süreçte önemli bir etkisi olmadığını savunmaktadır. Onlar, güneş gibi doğal faktörlerin iklimi belirlediğini öne sürmektedir.

Bu tartışmalar devam ederken, dünya genelindeki hemen hemen tüm ülkeler, BM iklim uzmanlarının görüşlerini kabul etmektedir. Bilim insanlarının %97’sinin insan kaynaklı iklim değişikliğini onayladığı gerçeği, bu görüşü destekleyen önemli bir bulgudur.

İklim değişikliği, küresel ısınma ve su baskınları.

Sonuç olarak, iklim değişikliği konusu, bilimsel ve toplumsal boyutlarıyla karmaşıklığını aşmakta ve belirtileriyle karşımıza çıkarak netlik kazanmaktadır.

Artan iklim olayları ve bunların sonuçları, sorunun ciddiyetini daha belirgin hale getiriyor. Bu durum, toplumların daha etkili çözümler geliştirmesi konusunda harekete geçmesini sağlıyor. İklim değişikliğine karşı alınacak önlemler, hem bireyler hem de toplumlar için giderek daha önemli bir hale geliyor.

Abonelik

- Özel röportajlar

- Sıcak gelişmeler

- Akademik çalışmalar

Yeni Yazılar

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz