9.7 C
İstanbul
19 Nisan 2025, Cumartesi
Ana SayfaSağlık"Hava Kirliliği ve Beyin Sağlığı: Otizm ve Diğer Nörolojik Bozukluklarla İlişkisi"

“Hava Kirliliği ve Beyin Sağlığı: Otizm ve Diğer Nörolojik Bozukluklarla İlişkisi”

Tarih:

Önerilen Yazılar

Dünya Neden Kırılma Noktasına Geldi?

UNU-EHS'nin 2025 raporu, felaketleri değil, onları doğuran sistemleri ve...

Yapay Zekâ Devrimi: Eşitsizlikle Kodlanan Bir Gelecek

Yapay Zekâ ve İnsan İşbirliği “Bazen bir devrim, sadece makineleri...

Pestisitler Ekosistemi Öldürüyor mu?

Kimyasalların Sessiz Yolu BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL Tarımda verimliliği artırma...

ABD İran’ı Vuracak mı?

Diego Garcia’dan Yükselen Sessiz Tehdit ve Nükleer Diplomasi Üzerine...

Alevlere Karşı Yapay Zekâ İşe Yarar mı?

Türkiye'de çıkan orman yangınları BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL FireSat projesi,...

Mehmet Cömert / BRÜKSEL

Hava kirliliğinin genellikle yalnızca akciğerler üzerinde zararlı etkiler yarattığı düşünülse de, bunun sağlık üzerindeki sonuçları çok daha geniştir. Yeni araştırmalar, kirli havanın çocuklarda otizm gelişme riskini önemli ölçüde artırabileceğini ortaya koyuyor.

Son yıllarda, hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkileri üzerine yapılan araştırmalar önemli bir artış göstermektedir. Hava kirliliği, özellikle ince partiküller (PM2.5), nitrojen oksitler (NOx) ve diğer zararlı kimyasalların atmosferdeki birikimiyle ilişkilidir ve bu bileşenlerin insan sağlığına ciddi zararlar verebileceği geniş bir literatür tarafından belgelenmektedir. Ancak, hava kirliliğinin nörolojik gelişim üzerindeki uzun vadeli etkileri, özellikle otizm spektrum bozukluğu (OSB) ve diğer nörolojik bozukluklarla olan ilişkisi, son yıllarda giderek daha fazla dikkat çekmektedir.

Hava Kirliliğine Maruz Kalmak

Bazı araştırmalar, hava kirliliğine maruz kalmanın gelişimsel bozuklukların, özellikle otizm spektrum bozukluğunun, ortaya çıkma riskini artırabileceğini öne sürmektedir. Hava kirliliği, fetüsün beyin gelişimini etkileyerek nörolojik yapılar üzerinde kalıcı değişiklikler yapabilmektedir. Ayrıca, çevresel toksinlerin merkezi sinir sistemi üzerinde yarattığı iltihaplanma, oksidatif stres ve nöroinflamasyon gibi mekanizmaların, otizm gibi nörolojik bozuklukların gelişimine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Bu bağlamda, hava kirliliği ile nörolojik bozukluklar arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için yapılacak ileri düzey araştırmalar, halk sağlığı politikalarının şekillendirilmesinde ve çevresel faktörlerin azaltılmasında önemli rol oynayacaktır. Hava kirliliği ile nörolojik gelişim arasındaki bağlantı, sadece otizm spektrum bozukluğu ile sınırlı kalmayıp, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), öğrenme güçlükleri gibi diğer gelişimsel bozukluklarla da ilişkilendirilmektedir. Bu nedenle, hava kirliliği ile nörolojik sağlık arasındaki etkileşimi anlamak, toplum sağlığına yönelik daha etkili stratejiler geliştirilmesine katkı sağlayabilir.

Hava kirliliği ve beyin sağlığı.

Çevredeki hava kirliliği maddelerine maruz kalmak, kritik gelişimsel dönemlerde otizm riski üzerinde önemli bir etki yaratabilir, Kasım 2024 tarihinde Brain Medicine dergisinde yayımlanan çığır açıcı bir Emerging Topic incelemesi tarafından ortaya konmuştur. Bu çalışma, ince partiküller ve azot oksitler gibi yaygın hava kirleticilerinin, beynin gelişimini etkileyen karmaşık biyolojik zincir reaksiyonlarına yol açabileceğini göstermektedir.

Diğer yandan, başka bir araştırmada havadaki zararlı partiküller, özellikle ince partiküller ve azot oksitler, küçük çocukların beyin gelişimi üzerinde olumsuz bir etki yaratabileceği belirtilmiştir. “Farklı nörolojik bozukluk türleri, otizm spektrum bozukluğu (OSB) da dahil olmak üzere, bu çevresel faktörlerle ilişkilidir,” diyor baş araştırmacı, Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Profesör Haitham Amal.

“Buna maruz kalma zamanlaması kritik öneme sahiptir. Özellikle prenatal gelişim ve erken çocukluk dönemlerinde, beyin gelişimi için hayati öneme sahip nöro-gelişimsel süreçlerin gerçekleştiği dönemde hava kirliliği zararlıdır.”

Azot Monoksit ve Nörolojik Hastalıklar

Prof. Haitham Amal, azot monoksitin (NO), hem otizm spektrum bozukluğu (OSB) hem de demans gibi nörolojik hastalıkların patofizyolojisinde merkezi bir rol oynadığını ilk olarak ortaya koyan araştırmacıdır. Amal, bu bulguyu elde etmek için proteomik analizler – proteinlerin yapı ve işlevlerinin incelenmesi – ile sistem biyolojisini birleştirerek, otizm ve Alzheimer hastalığı arasındaki ilişkiye dair önemli ve yenilikçi bulgulara ulaşmıştır. Bu araştırma, her iki hastalığın da tedavi yaklaşımlarında devrim niteliğinde değişikliklere yol açabilecek ortak moleküler mekanizmaların varlığını ortaya koymuştur.

Bir diğer çarpıcı bulgu, mikroskobik boyuttaki partiküllerin, özellikle PM2.5 (çapı 2,5 mikrometreye kadar olan zararlı ince partiküller) ve azot oksitlerinin plasenta bariyerini aşarak fetüsün beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmesidir. Bu durum, çevresel kirlenmenin prenatal dönemdeki etkilerini anlamak için kritik bir önem taşımaktadır ve şu soruları gündeme getirmektedir: Yoğun hava kirliliği ile maruz kalan hamile kadınlar ve henüz doğmamış çocukları, nasıl daha etkili bir şekilde korunabilir?

Hava kirliliğinin ve beyin sağlığına etkisi.

Prof. Haitham Amal, yaptığı açıklamalarda, “Araştırma, otizm spektrum bozukluğuna (OSB) yatkın genetik bir predisposisyona sahip bireylerin, hava kirliliğinin zararlı etkilerine karşı daha duyarlı olabileceğini göstermektedir. Bu genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi, OSB’nin karmaşık nedenlerini daha iyi anlamamız için yeni olanaklar sunmaktadır. Araştırma ekibimiz, azot oksidin otizmde önemli bir rol oynadığını kanıtlamıştır.” şeklinde ifade etmiştir.

Amal’ın araştırma ekibi, aynı zamanda otizmle ilişkilendirilen risk faktörlerini belirlemeye yönelik umut verici biyomarkerlerin geliştirilmesine dair bir dizi potansiyel strateji ortaya koymuştur. Bu biyomarkerlerin, gelecekte yüksek risk taşıyan bireylerin belirlenmesinde kullanılabileceği umulmaktadır. Bu gelişme, küresel nüfusun yaklaşık %1 ila %1,5’inin otizm tanısı aldığı ve bu oranın sürekli arttığı göz önünde bulundurulduğunda, önemli bir ilerleme olarak değerlendirilmektedir.

Kentleşme ve Hava Kirliliği: Politika ve Koruma Stratejileri

Prof. Haitham Amal, politikacılara yeni ve daha sıkı önlemler alma çağrısında bulunmayı hedeflemektedir. “Şehirler, altyapılarını nasıl uyarlayarak savunmasız nüfus gruplarını daha iyi koruyabilir? Prenatal bakımda hava kalitesinin izlenmesi ne gibi katkılar sağlayabilir?” gibi sorular, özellikle dünya genelinde kentleşmenin arttığı bu dönemde daha da acil hale gelmektedir. Çocukları bu zararlı etkilerden korumak için çeşitli stratejiler geliştirmek gereklidir. Öncelikle, şehir planlamasında yeşil alanların artırılması, trafik yoğunluğunun azaltılması ve çevre dostu ulaşım çözümlerinin teşvik edilmesi gibi önlemler, hava kirliliğini azaltarak çocukların sağlığını korumaya yardımcı olabilir. Ayrıca, okul binalarının hava kalitesini düzenleyen sistemlerle donatılması ve çocukların dışarıda geçirdiği sürelerin izlenmesi de önemlidir.

Araştırma ekibi, çocuğun gelişimsel farklı aşamalarında birden fazla kirletici maddenin birleşik etkilerinin haritalanmasının önemini vurgulamaktadır. Bu etkileşimlerin daha iyi anlaşılması, etkili bir koruyucu strateji geliştirme olasılığını da büyük ölçüde artıracaktır. Çünkü ideal olan, elbette, genç çocuklar ve hamile kadınların hava kirliliğine maruz kalmalarının çok daha az olması ve bu sayede otizm riski gibi sağlık sorunlarının önemli ölçüde azalmasıdır.

Siyaset dünyası, hava kirliliğini azaltmaya yönelik politikalar geliştirmeli ve bu konuda toplumu bilinçlendirmelidir. Bu, hava kirliliği seviyelerinin sürekli izlenmesi ve düzenli raporlanması, çevreye duyarlı sanayi reformları ve emisyon standartlarının sıkılaştırılması gibi adımları içerebilir. Ayrıca, hamile kadınlar ve çocuklar için özel koruma önlemleri, örneğin hava kalitesinin düşük olduğu günlerde okul ve işyeri kapanışlarının önerilmesi, kamu sağlığına katkı sağlayabilir.

“Türkiye’de Hava Kirliliği ve Sağlık Sorunları: Büyük Kentlerden Anadolu’ya Kadar Yaygın”

Türkiye’de büyük şehirlerde hava kirliliği, son yıllarda önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. 2023 yılı itibarıyla, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin büyük kentlerinde hava kalitesinin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen güvenli limitlerin çok üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük metropollerde, hava kirliliği seviyeleri sıklıkla kritik sınırların üzerinde çıkmaktadır. İstanbul’da 2022 yılı itibarıyla, PM2.5 (2.5 mikrometreden daha küçük ince partiküller) seviyelerinin, WHO’nun yıllık ortalama limitini 6 kat aşarak 40 µg/m³ seviyelerine yükseldiği gözlemlenmiştir (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2022). Bu değer, havadaki kirleticilerin uzun süreli maruziyetinin insan sağlığı üzerindeki potansiyel zararlı etkilerini gözler önüne sermektedir.

Iğdır'da hava kirliliği.

Iğdır, Avrupa’nın tekrar en kirli şehri seçildi.

Örneğin Iğdır, Hava Kirliliğinde Avrupa Şampiyonu

Iğdır, 2020 ve 2021 yıllarında Avrupa’nın en kirli şehirlerinden biri olarak dikkat çekmiştir. Özellikle kış aylarında, ısınma amacıyla kömür ve odun gibi düşük kaliteli yakıtların yoğun kullanımı, hava kirliliği seviyelerinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) güvenli limitlerini aşmasına yol açmaktadır. Bu durum, PM2.5 gibi zararlı partiküllerin atmosferde yüksek konsantrasyonlara ulaşmasına neden olmaktadır.

Hava kirliliği, Iğdır’daki halk sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Uzun süreli maruziyet, solunum yolu hastalıkları, astım ve bronşit gibi rahatsızlıkların yanı sıra kardiyovasküler hastalıkların artmasına da yol açmaktadır. Ayrıca, gelişen çocuklar üzerinde nörolojik etkiler gözlemlenmekte, bu da otizm ve öğrenme güçlükleri gibi gelişimsel bozuklukların artmasına neden olmaktadır.

Iğdır’daki hava kirliliği, yalnızca sağlık açısından değil, çevresel sürdürülebilirlik açısından da büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu sorunun çözülmesi için yerel yönetimlerin fosil yakıt kullanımını azaltmaya yönelik alternatif ısınma yöntemlerini teşvik etmesi ve daha temiz enerji kaynaklarına geçişi sağlaması gerekmektedir. Ayrıca, yeşil alanların artırılması, hava kalitesinin iyileştirilmesine önemli katkı sağlayacak bir strateji olarak öne çıkmaktadır. Bu adımlar, Iğdır’ın hava kalitesini iyileştirerek halk sağlığını korumaya yönelik kritik öneme sahiptir.

Hava Kirliliği ve Çocuk Sağlığı Üzerindeki Etkiler

Hava kirliliği, çocuk sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır. 2019 yılında yapılan bir çalışmada, Türkiye’nin büyük şehirlerinde yaşayan çocukların, hava kirliliğine uzun süreli maruz kalmalarının, solunum yolu hastalıkları, astım ve nörolojik bozukluklar gibi sağlık sorunlarını artırdığı belirtilmiştir. İstanbul’da, 2018 yılında yapılan bir araştırmada, PM2.5’e yüksek maruziyeti olan çocuklarda, otizm riskinin %25 oranında arttığı tespit edilmiştir. Bu çalışma, çocukların hava kirliliğine maruz kalmalarının nörolojik gelişim üzerinde kalıcı etkiler yaratabileceğini ve otizm gibi gelişimsel bozukluklara yol açabileceğini göstermektedir (Karatay ve Ergin, 2018).

Ayrıca, Çankaya Üniversitesi’nin 2020 yılında yayımladığı bir çalışmada, Ankara’da yaşayan çocukların %20’sinin yüksek seviyelerde hava kirliliğine maruz kaldığı ve bu durumun çocuklarda solunum yolu hastalıkları ve dikkat eksikliği gibi sorunlara yol açtığı ifade edilmiştir (Öztürk ve Yılmaz, 2020).

Korunma Yöntemleri ve Siyaset Dünyası İçin Çözüm Önerileri

Türkiye’de hava kirliliğiyle mücadele etmek için bir dizi stratejik önlem alınması gerekmektedir. 2023 yılında yayımlanan bir raporda, Türkiye’de hava kirliliğinin azaltılması için başlıca çözüm önerilerinin, yeşil alanların artırılması, toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi ve düşük emisyonlu enerji kaynaklarının teşvik edilmesi olduğu ifade edilmiştir (TÜİK, 2023). Çocukların korunması adına okul binalarının hava filtreleme sistemleriyle donatılması, özellikle yüksek kirlilik seviyelerinin olduğu günlerde çocukların okuldan uzak tutulması gibi önlemler de alınabilir. Ayrıca, şehir planlamasında daha fazla yeşil alan yaratılması, kirliliği azaltmaya yönelik önemli bir strateji olabilir.

Siyaset dünyası için hava kirliliği ile mücadelede daha etkin politikaların geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. “Çevresel düzenlemeler, sanayi emisyon standartlarının sıkılaştırılması, hava kalitesi izleme sistemlerinin güçlendirilmesi ve kirliliği azaltmaya yönelik yerel yönetimlerin daha etkin politikalara yönlendirilmesi, hava kirliliği ile mücadelede etkili bir strateji oluşturacaktır.” Türkiye’de, 2020 yılı itibarıyla yerel yönetimler tarafından yapılan hava kalitesi izleme çalışmaları, 30 büyük şehirde hava kirliliği seviyelerini anlık olarak izleyen sistemlerin kurulması gerektiğini ortaya koymuştur (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2020). Ayrıca, sanayinin çevresel etkilerinin denetim altına alınması ve yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması gibi adımlar, hem çevreyi koruyacak hem de halk sağlığını iyileştirecektir.

Sonuç ve Politika Önerileri

Sonuç olarak, Türkiye’nin büyük şehirlerinde hava kirliliği, ciddi bir halk sağlığı sorunu teşkil etmektedir. Bu sorunun çözülmesi için, çevresel düzenlemelerin güçlendirilmesi, halk sağlığı politikalarının iyileştirilmesi ve kamu bilincinin artırılması gerekmektedir. Hava kirliliğinin çocukların beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri göz önünde bulundurulduğunda, öncelikli olarak hamile kadınlar ve çocuklar için koruyucu politikaların geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bu bağlamda, hava kirliliğine karşı alınacak önlemler, yalnızca çevreyi korumakla kalmayacak, aynı zamanda halk sağlığını iyileştirecek ve gelecek nesillerin daha sağlıklı bir ortamda büyümesini sağlayacaktır.

Abonelik

- Özel röportajlar

- Sıcak gelişmeler

- Akademik çalışmalar

Yeni Yazılar

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz