
İklim aktivistleri, Arnhem (Hollanda)’deki ING şubesinin girişini bloke etti ve bazıları kendilerini binanın içine kadar zincirledi.
BY Mehmet Cömert / BRÜKSEL
2024 yılı, Avrupa’da çevre mücadelesinin yalnızca sokaklarda değil, aynı zamanda mahkeme salonlarında da ivme kazandığı bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. Çevre örgütleri, büyük şirketlerin iklim krizine karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi karşısında hukuki yolları kullanarak tarihi nitelikte adımlar atıyor.
Bu kapsamda, Hollanda merkezli Milieudefensie’nin (Çevre Savunması) ING Bankası’na, Almanya merkezli Deutsche Umwelthilfe’nin (Alman Çevre Yardım Kuruluşu) ise Lufthansa’ya karşı açtığı davalar, finans ve havacılık sektörlerinin iklim krizindeki sorumluluğunu sorgulayan emsal niteliğinde girişimler olarak dikkat çekiyor. Her iki dava da, şirketlerin kamuoyuna sunduğu “yeşil” (çevre dostu) söylemlerle gerçek iklim etkileri arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor.
ING’ye Karşı Açılan Dava: Bankacılığın Karbon Ayak İzi
Milieudefensie (Çevre Savunması) adlı çevre örgütü, Hollanda’nın en büyük finans kuruluşlarından biri olan ING Bankası’nı, Paris İklim Anlaşması ile uyumlu hareket etmediği gerekçesiyle yargı önüne taşıdı. 30.000 bireysel destekçinin katkısıyla açılan dava, bankacılık sektörünün iklim krizindeki sorumluluğunu hukuki zemine taşıyan öncü girişimlerden biri olarak değerlendiriliyor. Milieudefensie, ING’nin sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltmasını ve yeni fosil yakıt projelerine yönelik finansmanı derhal durdurmasını talep ediyor.
Örgüt, ING’nin fosil yakıt sektörüne yaptığı yatırımları belgeleyen 10.000 sayfayı aşkın doküman topladı. Bu belgelerde, yalnızca bankanın kendi finansal raporlarına dayanarak yapılan hesaplamalara göre, ING’nin 30 milyar eurodan fazla kaynağı fosil enerji alanına aktardığı ortaya konuluyor. Milieudefensie, söz konusu yatırımların özellikle Küresel Güney’deki topluluklar üzerinde yıkıcı etkiler yarattığını ve bu durumun insan hakları ihlali anlamına geldiğini savunuyor.
Milieudefensie Direktörü Donald Pols, “Bugün gösteriyoruz ki artık izleyici kalmayacağız. ING, bilerek ve isteyerek iklim krizini körüklüyor” sözleriyle davanın kararlılığını vurgularken, örgütün gençlik kolu Milieudefensie Jong’un Başkanı Winnie Oussoren ise bankaların enerji dönüşümünde üstlendiği kilit role dikkat çekerek, “Ya bir petrol platformunu finanse ederler ya da bir rüzgar türbinini” ifadeleriyle bu tercihin etik bir sorumluluk haline geldiğini belirtti.
Davayı üstlenen avukat Roger Cox, daha önce Shell şirketine karşı kazanılan emsal nitelikli iklim davasının da öncüsü olarak tanınıyor. Cox, bu davanın yalnızca ING için değil, tüm finans sektörü açısından fosil yakıt yatırımlarının yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlayacak bir örnek teşkil ettiğini ifade ediyor.
Lufthansa ve “İklim Nötr Uçuş” Yanılsaması

Almanya’da faaliyet gösteren Deutsche Umwelthilfe (Alman Çevre Yardım Kuruluşu – DUH), dünyanın önde gelen havayolu şirketlerinden Lufthansa’ya karşı açtığı davada önemli bir hukuki başarı elde etti. DUH, Lufthansa’nın uçuşlarının “karbon nötr” (“CO2 nötr”) olduğu yönündeki reklam kampanyalarının tüketiciyi yanıltıcı nitelik taşıdığı gerekçesiyle yargı yoluna başvurdu.
Köln Mahkemesi, DUH’un sunduğu delil ve argümanları haklı bularak, Lufthansa’nın çevre dostu imajıyla pazarladığı bu kampanyaların hukuka aykırı olduğuna hükmetti. Karar henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte, kamuoyundaki etkisi şimdiden büyük yankı uyandırdı.
DUH Genel Direktörü Jürgen Resch, mahkeme kararını “yeşil yıkama” (“greenwashing”) uygulamalarına karşı şimdiye kadar verilmiş en açık ve en önemli kararlardan biri olarak nitelendirdi. Resch’e göre, Lufthansa’nın müşterilerine sunduğu iklim telafisi paketleri, gerçekte sera gazı emisyonlarını azaltmaktan çok, bir tür “vicdan rahatlatma aracı” olarak işlev görüyor. Mahkeme, özellikle Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (“Sustainable Aviation Fuel – SAF”) gibi teknolojilerin, uçuş esnasında doğrudan emisyon azaltımı sağlamadığına ve bu tür pazarlama söylemlerinin yanıltıcı olduğuna hükmetti.
DUH’un yöneticilerinden Agnes Sauter ise, Lufthansa’nın kullandığı emisyon hesaplayıcının iklim üzerindeki gerçek etkiyi perdelediğine dikkat çekerek, havayolu ulaşımının çevresel etkisinin yalnızca karbondioksit salımıyla sınırlı olmadığını belirtti. Sauter’e göre, uçuşların toplam iklim etkisi, CO₂’nin ötesine geçerek 2 ila 5 kat daha yüksek bir zarar potansiyeli barındırıyor. Konuya dair yaptığı açıklamada, “Tüketiciye sanki iklim dostu seyahat ediyorlarmış gibi bir illüzyon sunuluyor. Oysa gerçek çok daha karanlık,” ifadeleriyle şirketin iletişim stratejisini eleştirdi.
Avrupa’da Yükselen İklim Hukuku Dalgası
ING ve Lufthansa davaları, Avrupa’da yükselişe geçen yeni nesil çevre hukuku hareketinin simge davaları olarak öne çıkıyor. Artık yalnızca çevre örgütleri değil, mahkemeler de şirketlerin çevreye verdiği zararları sorgulamakta kararlılık gösteriyor.
Paris İklim Anlaşması’nın yükümlülükleri, yalnızca devletleri bağlayan birer uluslararası taahhüt olmaktan çıkarak, özel sektör açısından da etik ve pratik sorumluluklara dönüşmeye başlamış durumda.
Bu davalar, yüzeyde yalnızca iki büyük kurumu hedef alıyor gibi görünse de, gerçekte ekonomik sistemin tamamına yöneltilmiş açık bir uyarı niteliği taşıyor. Sivil toplum örgütleri, özellikle büyük yatırımcıların ve çok uluslu şirketlerin boş söylemler yerine somut ve ölçülebilir adımlar atmasını talep ediyor. Karbon nötrlüğü vaatlerinin ötesine geçilerek, gerçek anlamda iklim sorumluluğu taşıyan politikaların hayata geçirilmesi çağrısı, bu davalar aracılığıyla hem hukuki hem toplumsal bir zemine taşınıyor.
Greenwashing (Yeşil Yıkama) ve Tüketici Yanıltması: Hukuki Sınırlar Nerede Başlıyor?
Her iki dava da, “yeşil yıkama” (“greenwashing”) kavramının sınırlarını yeniden çizen kritik örnekler arasında yer alıyor. Yeşil yıkama, şirketlerin çevreye duyarlı bir imaj yaratmak amacıyla, gerçekte etkisiz ya da yanıltıcı çevreci söylemlerle pazarlama yapmaları anlamına geliyor. Bu strateji, çevre bilinci artan tüketicilerin kararlarını etkilemeyi hedefliyor; ancak çoğu zaman bilimsel temelden yoksun, denetlenemez ve gerçeklikten uzak kampanyalarla hayata geçiriliyor.
Günümüzde şirketlerin çevreciymiş gibi davranarak kamuoyunu yanıltması, yalnızca etik bir sorun olarak değil, aynı zamanda hukuki bir mesele olarak da değerlendiriliyor. Reklam kampanyaları, karbon telafisi vaatleri, çeşitli “yeşil” etiket ve rozetler artık denetlenebilir, kanıta dayalı ve hesap verilebilir iddialar olmak zorunda. Aksi takdirde bu tür uygulamalar, mahkemeler nezdinde yanıltıcı beyan ve tüketici hakları ihlali kapsamında ele alınıyor.
Bu hukuki gelişmeler, yalnızca şirketleri değil, aynı zamanda tüketicileri de dönüştürüyor. Artık bireyler sadece ürün ve hizmet seçiminde değil, bu ürünlerin arkasındaki kurumsal politikaların şeffaflığı, doğruluğu ve sürdürülebilirliği konusunda da bilinçli bir tutum sergiliyor. Böylece tüketici davranışları, piyasada çevresel sorumluluğun teşvik edilmesinde önemli bir rol üstlenmeye başlıyor.
Değerlendirme: Kurumsal Sorumluluğun Yeni Dönemi
Milieudefensie’nin ING’ye, Deutsche Umwelthilfe’nin (DUH) ise Lufthansa’ya karşı açtığı davalar, çevre hukukunun seyrinde birer dönüm noktası niteliği taşıyor. Bu davalar, şirketlerin yalnızca sözlerine ve beyanlarına değil, fiili uygulamalarına da odaklanılması gerektiğini güçlü biçimde ortaya koyuyor. Artık “yeşil” etiketler ve çevreci pazarlama söylemleri, şirketlerin sorumluluktan kaçınmasını sağlayan kalkanlar olmaktan çıkıyor. Fosil yakıt yatırımları, gerçek sera gazı emisyon verileri ve faaliyetlerin çevresel etkileri, hem kamuoyunun hem de yargı mercilerinin doğrudan denetimine tabi tutuluyor.
Bu yazının da gözler önüne serdiği üzere, iklim mücadelesi günümüzde yalnızca sokaklarda, meydanlarda ya da konferans salonlarında değil; aynı zamanda mahkeme salonlarında da kararlılıkla sürdürülüyor. Ve bu salonlarda, yalnızca bugünün değil, çocuklarımızın yarını adına da hayati kararlar alınıyor. Bu kararlar, iklim adaletinin tesis edilmesinde, çevresel sorumluluğun somutlaştırılmasında ve sürdürülebilir bir gelecek için hukukun dönüştürücü gücünde önemli bir eşiği temsil ediyor.
Kaynak:
-Milieudefensie Resmi Sitesi – www.milieudefensie.nl
-Deutsche Umwelthilfe – www.duh.de
-IPCC AR6 Synthesis Report (2023)
-BankTrack – Fossil Fuel Finance Report 2023
-EASA – European Aviation Environmental Report (2022)
-District Court of Cologne – DUH vs. Lufthansa (Mart 2024)
-Paulussen Advocaten – Klimaatzaak tegen ING